“Kadın hisseder!” sözünü mutlaka duyduk ve mutlaka bazı olayları olmadan önce hissettik, bazı kişilerin ne yaptığını onlar söylemeden tahmin ettik. Peki, neden biz kadınların hisleri bu kadar kuvvetli?
Bu sorunun cevabı için önce “Duygusal Zeka”nın ne olduğuna bir göz atmamız gerekiyor.
Duygusal zeka, duyguları tanıma, anlama, yönetme ve başkalarının duygusal tepkilerini anlama yeteneği olarak tanımlanabilir. Bu kavram, 1995 yılında psikolog Daniel Goleman tarafından popüler hale getirilmiştir. Duygusal zeka, geleneksel zeka ölçümlerinden farklı olarak, insanların sosyal etkileşimlerinde başarılı olma yeteneğini vurgular.
Yapılan birçok testin sonucunda kadınların duygusal zekasının erkeklere kıyasla daha yüksek olduğu ölçümlenmiştir. Kadınlar, duygularını daha iyi ifade etme, empati kurma ve ilişkilerinde duygusal bir bağ kurma konusunda genellikle daha yeteneklidir. Bu, kadınların toplumsal normlar ve sosyal beklentilerle daha fazla iç içe olmaları, duygusal ifadeye daha fazla vurgu yapmaları ve sosyal bağlantılara daha fazla önem vermeleriyle de ilişki içindedir.
Biz kadınların hisleri çoğunlukla duygusal zekamızın bize sunduğu bir ödül olarak görülmekte. Hem kendi, hem etrafımızdakilerin duygularını anlama, küçük jest ve mimiklerden çıkarım yapabilme becerimiz yüksek olduğu için bazı şeyler “içimize doğuyor”. Aslında içimize doğan o şeyler dışarıdan aldığımız uyaranları algımız ve duygusal zekamız yardımıyla nitelendirmek oluyor. Yani, hayatımızdaki kişinin bizi aldattığını hissediyoruz çünkü onun hal ve hareketlerindeki o minik farkları algılayabiliyoruz.
Kadın olmak her haliyle çok güzel değil mi?